Kutsal Kase Roslin’in altında.
Şaheserler süsler yatağını.
Bıçak ve kadeh bekçidir ona,
Seyrederken yıldızlı semayı.
Yönetmenliğini Ron Howard’ın yaptığı Da Vinci Code, filmin sonunda geçen bu dörtlükle tamamlanır. Gökyüzüne baktığımda gördüğüm yıldızların çokluğu aklıma bu dörtlüğü getirdi Bodrum’daki kamp alanında. Bekçim değildi ama bu manzarayı seyrederken masanın üstünde kadehim ve yemek hazırlarken kullandığım bir bıçak duruyordu.
Temmuz ayında Bodrum’a gittiğimde biliyordum ki, bu yaz bir kere daha Bodruma gelecektim. Bu hem içimdeki istekten kaynaklanıyordu hem de öyle olacağını hissediyordum. İstanbul’a döndüğümde bu istek çok daha fazla bastırmaya başladı. Planlar yapmaya, takvimi karıştırmaya başladım. Ama bir yandan da farklı bir deneyim de arıyordum.
Hayatta bazı durumlar, olaylar, karşılaşmalar vardır. Hani o en ihtiyacınız olduğu anda karşınıza çıkar ve size istediğiniz o çözümü sunar. Bazen saatlerinizi, günlerinizi harcadığınız “ne?”, “nedir?” gibi soruların yanıtını alırsınız bir anda. Bu sefer öyle oldu… Bu sorular üstüne konuştuğum bir arkadaşım “Bodrum’da kamp yapacağım.” dediğinde daha ağzımızı açmadan “D. İle birlikte biz de geliyoruz.” ve “E siz de gelsenize.” diyaloğu tamamlanmıştı bile.
7 Ağustos 2019 // 04:30 // İstanbul
Tekerlek dönmeye başladığında üçümüzde de Bodrum için heyecanlıydık. Arkadaşımın ilk Bodrum deneyimi olacağı için halen aklımda onun için yaptığım Bodrum’un planına daha neler ekleyebileceğimi düşünüyordum. D. ve benim de ilk kamp deneyimimiz olacağı için deneyimli bir kampçı olan arkadaşım da seçtiği kamp ve bu yeni deneyimden keyif almamız için heyecanlıydı. İşin güzel tarafı ise tatilin sürekli birbirimizin modunu yoklayacağımız bir sorumluluk silsilesi içinde geçmemesi için yine uyum içinde aldığımız “Amaaaan. Beğenmezsek direksiyonu başka yöne kırarız ne olacak.” kararıydı…zaten tatil dediğin de bu derece özgür olmalı.
7 Ağustos 2019 // 09:00 // İzmir
Yeni açılan ve üzerinden çokça saat tartışması dönen İstanbul-İzmir otoyolunu deneyimleme şansını da bu yolculukta edindim. İstanbul’dan çıktıktan sonra, verdiğimiz yarım saatlik molayı saymazsak 120-140km arası bir hızla 4 saat sonra İzmir’e giriş yaptık. Taraflar birbirini yesin dursun, ne 3,5 saat ne de 5 saat… 4 saat (Not: Tünel geçişlerinde 80km.’ye düştüm. Cezada indirim olacaksa göz önünde bulundurulsun lütfen.)
7 Ağustos 2019 // 14:00 // Bodrum
İzmir Kordon’da uzun kahvaltı ziyafeti üstüne, Bafa Gölü kenarında Türk kahvesi keyfi sonrasında Bodrum’a vardık. Tabi ki de rehberliğim o dakika itibariyle başladı ve sonrasında yakından göstereceğim bütün mekanları ve koyları uzaktan “Bak şurada bu var.”, “Şurada şu yapılır.” diye uzaktan işaret ederek Bodrum’a tekrardan gelmiş olmamın heyecanını dışarıya vurdum.
Çadıra ilk girdiğimde çadırın mı küçük olduğu yoksa bizim mi fazla eşya ile geldiğimiz sorusu takıldı kafama. Tabi ki de bizde fazla eşya vardı ve çoğunluğu D.’e aitti. Her ne kadar bavuldaki oyuncaklarını tatil boyunca bir kere bile sormasa da, İstanbul’dayken hangi oyuncağını getireceği hangisini getirmeyeceği kriminal bir vakaya dönüşmüştü.
Bütün bir kamp deneyimi boyunca o oyuncakların hiçbiri bavuldan çıkmadı çünkü etrafta çok daha fazla ve yeni oyuncak vardı. Dilediği gibi koşabileceği ağaçlar arasında kocaman bir alan, tırmanabileceği ağaçlar, ağaç dallarından sarkan salıncak, kediler, tavuklar, tepeler, tümsekler, çukurlar…. Ve en önemlisi arkadaş. Bunca şey içerisinde diğerlerini daha anlamlı kılacak şey arkadaştı ve o da vardı.


1998 senesinden beri hemen hemen her sene Bodrum’a giden biri olarak pek çok şekilde tatilimi geçirdim. Büyük oteller, küçük oteller, pansiyonlar…ama ilk defa bu kadar iç kesimde tarlalar arasında bir yerde kalıyordum. Çoğunlukla otelin ya da şehrin uyanışı ile birlikte başlayan seslerle uyanıyordum. Ama bu sefer doğanın sesleri ile uyanmak çok güzeldi. Her ne kadar sabah 04:00’te tam yatmaya hazırlanırken horoz ötüşüne anlam veremesem de yatmaya yakın sessizlik de deneyimlemesi güzel olan şeylerden biriydi.

Belki tüm gün kampta kalmasak da, ilk deneyim açısından kampın işleyişini, kurallarını ve farklılıklarını anlamak açısından güzeldi her şey. Ortak kullanılan mutfak, banyo, duş…ama en keyiflisi açık havada ufak bir tezgâh üstünde yemeğin hazırlığını yapmaktı.
Evde de yemek yapmayı çok seviyorum ama kampta açık havada yaptığım yemek beni geçen senelerde televizyonda izlediğim bir programa götürdü, James Martin’in Fransa Macerası. Programı ilk izlediğimde çok etkiledi beni. James’imiz Fransa’nın sayfiye yerlerine gidiyor, oranın yerel yemeklerini ve ürünlerini keşfediyor ve açık havada yanında taşıdığı portatif ocakta yemeğini pişiriyor. James’in programı aklıma geldiği andan itibaren bir hayalimin gerçekleşmekte olduğunu fark ettim. Her şey adım adım…Bodrum’la başladım gerisi artık Fransa.


Git gide bu yaşadıklarım bir kamp deneyiminden çıkıp, hayallerimi yaşadığım içsel bir yolculuğa dönüştü. Arkadaşım neye vesile olduğunu anlamadan ara sıra nabzımı yokluyor, kampı beğenip beğenmediğimi soruyordu. Bir başlasam hiç susmadan konuşacak vaziyetteydim. O yüzden tatilini doya doya yaşaması için sade bir “Çok güzel, çok keyifli.” demekle yetinip, kendisine bir iyilik yapmış oldum.
Bu konuda susmuş olsam da susamayacağım bir konu vardı. Neredeyse Bodrum’a gelene kadar (hatta Bodrum’a vardığımızda da) Körfez Bar’ın benim hayatımdaki yerini, 1998’de ilk gidişimden itibaren bugüne kadar orada yaşadığım her şeyi, anlattım. Aralara BBC Pub, Adamik gibi diğer detayları serpiştirsem de Körfez’in yerinin bende ayrı olduğunu başını şişire şişire anlattım.
Sabah 4’e kadar Körfez’de geçirdiğimiz gecelerle kesinlikle oranın hakkını verdik. Cure, Depech Mode, Smiths…arkadaşıma mekanı nasıl anlattıysam tamimiyle bozulmamış bir biçimde oradaydı. Tatilin sonunda benim “Bodrum’un en çok nesini sevdin?” nabız yoklamama “Bitez.” diye cevap vermesi ise beni ayrıca mutlu etti. Çünkü benim için Körfez ve Bitez ayrılamayacağım bir ikili Bodrum’da.



Böylece bu döngü içinde Bodrum'daki kamp deneyimimiz devam etti. Yıldızlı sema altında Magdalalı Meryem gibi uzandığımda bu çok sevdiğim yerdeki yeni deneyimden dolayı çok şanslı olduğumu hissettim.
Teşekkürler Bodrum…
Teşekkürler Körfez...
Teşekkürler Arkadaşlar…
Bu süreçte yanımda olan herkes….Teşekkürler.